top of page

BİLGİ AĞI (2)



"Yaşamı anlamak istiyorsanız bilgi teknolojilerini düşününüz” R.Dawkins


İnsanlık tarihinin başında bilgi, verilerin göçebe hayat sebebiyle sürekli değişim göstermesinden dolayı kolay ulaşılabilen bir şey değildi. Beyinde ve saatte 5 kilometre hızla insan tarafından yürünerek taşınan soyut bir olguydu. Paylaşımı sözlü ve çok sınırlıydı.


Göçebe hayat verilerin devamlı değişmesi anlamına geliyordu. Toros’lardan Çukurova’ya inen insan nem ve sıcaklık değişimine bir açıklama yapamıyordu.


Yerleşik düzen verilerin sürekliliğini sağladı. Bilgiler daha rahat oluşturulmaya başladı. Atların evcilleştirilmesi sonucu paylaşım hızı arttı. Bu hız saatte 50 kilometreye kadar ulaştı. İnsanlar artık yürümüyor ata binerek bilgiyi taşıyorlardı.


Tarım toplumları, bilgi üretiminin görece artan hızı ile at patikaları aracılığıyla birbirlerine bağlanmaya başladı. ‘Zaman’ denilen olgu, tarım toplumları ile ‘mevsimler’ adı altında hayatımıza girdi.


Önceleri dumana veya davul sesine kodlanarak paylaşılan bilgi, yazının icadı ile alfabeye kodlanarak beynin dışarısına çıkıyor, bu da bilginin doğması anlamına geliyordu. İlk başlarda kil tabletler, sonrasında papirüsler ve nihayetinde kâğıt, insanoğlunun ilk harddiskleri görevini üstlendiler.


Ticaret yolları ile görünür hale gelmeye başlayan ağ, bilginin uzun mesafeli yolculuğunu başlatıyordu. Diğer taraftan, ticaret yolları ile ‘Gün’ kavramı hayatlarımıza girererek ‘Zaman’da bir devrim daha yapmış oluyorduk. Çünkü tüccarlar birbirlerine belli bir gün vererek buluşmak zorundaydılar.


Bilgilerin tüm dünyaya yayılıyor oluşu Sokrates, Platon ve Aristotales gibi felsefecileri kesin ve doğru bilginin olduğu ve bu bilgiye akılla ulaşılabileceği sonucuna götürdü.


Taşınan bilgiler ağın birleşim noktalarında bilime dönüştü. Önce Ortadoğu ticaret yolları ile, devamında Avrupa Amerika’nın keşfi ile ve en son Amerika internetin yardımı ile ağın merkezine yerleşti.


Ağın merkezine yerleşmek bilginin de merkezine yerleşmek anlamına geldiğinden bu bölgeler zenginlik, refah ve güç kazandı.


Buharlı makineler demiryollarına lokomotif oldu ve bilgi taşıma hızını teknolojinin ilerlemesiyle daha da artırdı. Ardından Buharlı makinelerin verimsizliği elektrik motorunun icadına yol açtı. Büyüyen üretimin verimsizliği ise seri üretim kavramını insan ile tanıştırdı. Seri üretim önce saati ve devamında da dakikaları hayatımıza soktu.


Elektriğin bilgi taşıyabilme özelliğinde olduğu keşfedildi. Telgraf ağları çok kısa bir süre içerisinde tüm dünyaya yayıldı. Bilgi aktarım hızında çok büyük bir artış daha gerçekleşmiş oldu.


Görelilik kuramı, zamanın tamamen algı olduğunu ortaya koydu. Zaman yoktu. Zamanın farklı durumlarda olan insanlar için farklı ilerlediği ispatlandı. Bu değişkenlik uzay/zaman’ın tanımlanmasına sebep oldu. ‘Zaman Belirsizliği’ Einstein tarafından keşfedildi.


Kuantum teorisi ile atomaltı parçacıkların kesin bilgilerine ulaşamayacağımızı anladık. ‘Bilgi Belirsizliği’ Heisenberg tarafından ortaya konuldu. İnsanoğlu, o zamana kadar öğrendiği her şeyin yanlış olabileceği ihtimaliyle büyük bir zihinsel değişim yaşadı.


Kesin ve doğru bilginin olduğunu ve bu bilgilere akıl yoluyla ulaşılabileceğini iddia eden Sokrates, Platon ve Aristotales gibi felsefecilerin yanıldığını ‘Bilgi Belirsizliği’ ile görmüş olduk.


Bilgi yapı taşının (Bit) tanımı ve ölçümü Claude Shannon tarafından yapıldı. Geleceğin dünyası bu tanım üzerinden yeniden inşa edildi. Bilgisayar icat edilerek yazıdan daha kapasiteli ve kullanışlı bir harddisk ile tanışmış olduk.


Bit tanımı dijitalleşmeyi getirdi. Maliyet azaltma ve verimliliği arttırarak daha büyük karlar elde etme çabaları bizleri robotik otomasyonla tanıştırdı. Robotlar hayatımıza girdi. Ve saniyeler insan hayatında önem kazanmaya başladı.


İnternet, bilgisayarlar arası iletişimin mümkün olduğunun keşfinden sonra dünya üzerine gerilen son ağ oldu. Günümüzde fiber optik kablolar aracılığıyla bilgiyi ışık hızının yüzde 70’i hızlarda taşıyabiliyoruz.


Nereden nereye.


Kesin ve doğru bilgiye ulaşma iştiyakımız devam ediyor. Bu sefer bilginin atom, verilerin ise atomaltı parçacık olarak tasarlandığı yeni bir deneme sürecindeyiz. Kuantum bilgisayarlar kesin ve doğru bilgiye ulaşma görevini devralmak üzereler.


Bilginin artık elektrik hatları üzerinden de taşındığını ve bütün dünyayı sardığını akılda tutmalıyız. 2007’de Çin telekomünikasyon şirketleri Tanzanya’da binlerce kilometrelik fiber optik kablo döşedi. Karşılığında Çin madencilik şirketlerinden Sichuan Hongda Tanzanya ile 3 milyar dolarlık anlaşma yaparak bu ülkedeki kömür ve demir madenlerini çıkaracağını açıkladı.


Zambia, Çin’e telekomünikasyon, yayın ve gözetleme teknolojileri için yüklü miktarda borçlu. Eski bir İngiliz sömürge devleti olan Zambia bu sefer de Çin'e geleceğini borçlanmış durumda. Borçlarını zengin bakır ve kobalt madenlerini satarak ödeme hedefinde, kolay gelsin… Madenler örneğine dikkat ediniz…


Çağımız bilgi çağı. Bazı ülkelerde meslekler bunun farkında ve gelişim ve arayış içerisindeler. Ancak bazı ülkelerde sanki değişen şey sadece insanın yaşıymış gibi davranılıyor. Sadece insan doğar yaşar büyür ve ölür. Meslekler ölmez hep aynı kalır sanılıyor.


Bu yazılan teorileri, zaman belirsizliğini, gerçeklik yanılsamalarını koca ülkede merak eden insan sayısı çok çok az. Sanki donmuş bir vaziyet söz konusu. Efendim şöyle oldu böyle oldu demek mazeret teşkil etmez. Ortada asırlarca süren bir tembelliğimiz boylu boyunca yatıyor.


Hala bilginin at sırtında taşındığı zamanlardan kalma tekrarları birbirimize ezberletme gayretindeyiz. Tabi bu tembelliğin bedeli de giderek katlanarak artıyor. Bu hemen hemen her alanda böyle.


Uzun zamandır bilim çevreleri atoma bilgi yükleme işi ile uğraşıyor. "Işık hızından daha hızlı bir bilgi"


İnternet gibi bir ağ teknolojisi bilginin elektrik ile ifade edilebilmesi sonucu ortaya çıkmıştı. Bilgiyi elektriğe kodlayıp ışık hızına yakın hızlarda bilgi paylaşımını başarabilen insanoğlu için bir sonraki adım çok daha sarsıcı bir ağ teknolojisi...


RtOI (Gerçek zamanlı işletim zekası) gelecekteki ağ yapılanmalarının gerçek zamanlı çalışacağını, yani olayların olur olmaz ağda herkesle paylaşılacağını öngörüyor...


Atomlar arası iletişimin ışık hızını çok çok aşması (Entanglement - Dolanıklık) ve atomların aralarındaki mesafe ne kadar ışık yılı uzak olursa olsun iletişim için kablolara ihtiyaç duymamaları ilk hareket noktası.


Kuantum Dolanıklık meselesi iki atom altı parçacığın (proton, elektron veya foton) aralarındaki mesafe binlerce ışık yılı dahi olsa anlık iletişim kurabildiklerini bize gösteriyor.


Bu iletişimleri sağlayabilmeleri içinse baştan birbirlerine eş yapılmaları gerekiyor. Birçok metotla yapılabilen bu eşleştirmeler sonucu iki atom altı parçacık kuantum durum bilgilerini (konum, polarizasyon, spin) mesafe gözetmeksizin birbirlerine anında iletebiliyorlar.


i-Gang Ren liderliğinde Shanghai Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde çalışmalarına devam eden Çin’li bilim adamları 14 Temmuz 2017’de bu tarz bilgi iletişiminde rekor kırdıklarını ilan ettiler... Tibet’teki enstitüden dünya yüzeyinden 1400 kilometre uzaktaki bir uyduya bilgi transferini gerçekleştirdiler...


Böylesine bir ağ yapılanmasının hava gibi şah damarınıza dokunup kanınızın akış hızını hesaplaması elbette mümkün...


Atomların iletişim metotlarını kullanacağımız yeni çağda, insanın ağdaki konumu da değişiyor. Atomların anlaşılabilmesi için gerekli kuantum bilgisayarlar kendi aralarında daha üst bir ağ yapılanmasına sahipken, insanlar arası ağ bu ağı besleyen bir alt ağ konumuna dönüşüyor.


Alt ağın oluşumuna günümüzde IoT (Nesnelerin İnterneti) ile başladık. IoT dünya üzerindeki bütün canlı ve cansız nesneleri içerisine alacak bir ağ yapısı ifade ediyor.


Akıllı aletler veya birbirlerine bağlı aletler günlük hayatta ürettiğiniz, kullandığınız ve paylaştığınız her bir ‘Bit’ bilgiyi ağa hızlı bir şekilde iletiyor.


Dizüstü bilgisayarlar veya akıllı telefonlardan çok öte olan bu ağ yapılanmasında arabalar, akıllı evler, üzerinizde taşıdığınız aksesuarlar veya giysiler, toplu taşıma araçları, akıllı şehirler, sağlık birimleri var.


Gartner raporuna göre 2020 yılında dünya üzerinde birbirlerine bağlı cihaz adedi 20 milyar civarında. Bu sayı 1990’lı yıllarda 300 bin iken 2013 yılında 9 milyardı. 2025 hedefi ise 1 trilyon cihazın IoT ağına bağlı olması. 1 trilyon cihaz hedefin anlamı çok büyük...


Dünya nüfusunun 2025’te 8 milyar civarı olacağını düşünürsek, bu durum her bir şahsın IoT ağına yaklaşık 125 cihazla bağlı olması anlamına geliyor. Bu da alt ağ yapılanmasında insanın nasıl bir sensörlük görevi üstleneceğinin 125 cihazla izahı...


Artık beyniniz dev bir bilgi ağında veri üretimi yapan bir durak noktasına, yani kuantum ağını besleyecek sensöre dönüşüyor. Bu noktada insan beyninin bilgi veya bilim üretmedeki fonksiyonunu tamamladığını söylemek yanlış olmayacaktır...


Yani sıradan insanın 10000 yıllık medeniyet inşası rüyasının sonu.


İnsanların bir çoğu bu ağa ne kadar bağlı olduğundan habersiz.


İnsanların çoğu bilginin taşınma hızından habersiz.


İnsanların çoğu her şeyin değişken olduğundan, kesin ve doğru bir bilgi olmadığından habersiz.


İnsanların çoğu Herşey'in mümkün olduğundan habersiz.


İnsanların çoğu düşünebildiği şeyin gerçek olduğundan habersiz,


İnsanların çoğu elinin altında internet gibi bir ağ olmasına rağmen kendisi için gerekli bilgiyi bulabileceğinden ve hiç kimseye ihtiyacı olmadığından habersiz,


Bu kalabalık şehirlerde kilometrelerce öteye servisle çocuk gönderen yahu bu işin başka bir yolu bulunamaz mı acaba diye sorma gereği duymuyor.


Dünya’da otizm olgusunun sadece bu topraklarda var olduğunu sanıyor olmalılar ya da bu topraklarda hangi konu nasıl ise her yanda aynı zannediyorlar,


Diyebilirsiniz ki sıradan vatandaş bunları bilemeyebilir. Kusura bakmayınız tüm bunlara kafa yoran insanlarda sıradan vatandaşlar tarafından yetiştiriliyor. Bizimkiler nerede ?


Kurnazlığı, kısa yoldan köşe dönmeyi, bedavacılığı, tembelliği rehber edinmiş bir yerde yaşıyoruz.


Ve şaka gibi Otizm ile yolu kesişen ailelerin çoğu da onlara özeniyor.


Nelerine özeniyorsunuz ?


Bizim gibi olmalılar. Biz neyiz ?


Ortaya ne koyabildik ?


Her birimiz kendimize şu soruyu soralım. Ben olmasam kaç kişi bundan ne kadar etkilenir ? Türkiye toplumu olmasa dünya bundan ne kadar etkilenir?


Aynı soruyu başka toplumlar içinde soralım. Ortada Bankacılıktan ulaşıma, enerjiden sağlığa ne kalır?


Unutmadan 30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun.


Anne babalar olarak kendimizi ve bize göre bize benzeyenleri mendelin bezelyeleri gibi nimetten saymayı bir kenara bırakalım.


Bize düşen şey sıradan insanın bir sensör görevini aldığı günümüzde bu ağda olmayan ve saf insan olarak kalması garanti edilmiş çocukları yetiştirebilmektir.


Zaten tüm bu sayılan teorileri, teknolojileri üretenlere, onların nesilden nesile geçen bir kültürlerine, O kültüründe oluştuğu yere gidersek varacağımız yer Mısır Medeniyeti ve Yahudilik öncesi olur. Oralarda atoma bilgi yazmayı bilmiyorlardı ama bir gerçeği değiştirmeyi biliyorlardı. Oralardan İslam Coğrafyasında bazı büyük beyinlerde ilham aldı. Düşünce deneyleri sırayla bugün ispatlanıyor.


Ülkenin içinde bulunduğu şartları düşünerek, gelişmelere de bakarak otizm olgusunda bilinen tüm olumsuzlukları silecek bir siyah kuğu gerekli. Bir teori, bir uygulamalar bütünü.


Otizme neden olan faktörler değil de otizm olgusu ile yolu kesişen bir çocuğa sürekli etki eden faktörlerin tespiti, bu faktörlerin ortadan kaldırılması, bilinç durumunun değiştirilmesi, yaşama katılmasının sağlanması. Bütün bu.


Bu bütünde ismi zor anlaşılan takviyeler yok, organik beslenme önerileri yok, batıdan araklanmış papağan ezberleri yok, ayet ve hadis uydurarak ortaya atılan alternatif tıp tedavileri de yok. Yeni. Burada emek ve nakış nakış işlenen bir bütün var. Gün gün fark edilen bir bütün. Satılık paket seanslarda yok.


Bu noktada bir önceki yazıya bir atıfta bulunalım.


İnternet kat kattır ve ilk dört kat yüzeysel ağ olarak tanımlanabilir. İlk kat yüzeysel olarak çeşitli sitelerin bulunduğu kattır. İkinci kat ise kullanıcılara özel bilgilerin verildiği kullanıcı adı ve şifreler ile girilen kattır. Üçüncü kat devlet kurumlarının ve büyük şirketlerin bulunduğu bulunduğu kattır. Dördüncü kat bu büyük şirketlerin ve devlet kurumlarının mahrem alanıdır.


Ağın ikinci boyutu Darknet ya da Depweb olarak bilinir. İki katlıdır. İlk kat İnternet ağındaki takip edilmediğini düşünen insanların pazaryeridir. İnsan ne kadar açık olsa da karanlık bir canlıdır. İnternet ağındaki takip edilmeyeceğini bilmesi onun karanlık yönünü ortaya çıkartmaya yeter. Kimliklerinin gizli kalacağını düşünmeleri onlara yeter. Darknet derin internet olarak bilinir. İnsanların karanlık yüzlerini açığa çıkaracağı tam bir kriminal cehennemdir. Yine takibinin mümkün olmadığı sanılan sanal paralar ile ticaret. İsteyenin kiralık katil ilanı verdiği, isteyenin onu kiraladığı, isteyenin köle ticareti yaptığı, isteyenin uyuşturucu sattığı bir kat. Yasaklı sitelere giriş yapılmasını temin eden siteler ve sanal orduların birbiri ile savaştığı, müzik indirme sitelerinin bulunduğu bir alandır Darknet. Bu alanda internet hızı yüksektir. Arama motorları ile erişimi olmayan sitelerde burada mevcuttur.


Bizim ilgilendiğimiz kısım şu İnsanın bilinçaltı en hızlı ve verimli şekilde resimlerle kodlanabilir. Sözlü telkinde çok daha etkili bir yoldur. Özellikle oyunlarda kullanılan figürlere baktığımızda bu figürlerin isimlerine ve resimlerine bazı inançlarda rastlıyoruz. Bu figürler genelde savaşçı, acımasız, hırçın veya cinselliği ile öne çıkan figürler. Sürekli dövüşen bir karakter kullanan, kesen, biçen bir çocuğun bilinçaltının ne hale geleceği üzerine düşünelim. Örnekler çoğaltılabilir. (Oyunlarda ki figürlere göz atıp, isimlerini not edip konuyu araştırmanız halinde epeyce şaşırtıcı şey bulabileceğinizden emin olabilirsiniz. Konuyu merak eden araştırabilir)


Ağın 3. Boyutu hiddennettir. Akıl okyanusu burada bulunur. Sanal aklımızın inşa edildiği yer burasıdır. Her internet kullanıcısı istese istemese de buraya veri bırakır.


Belirli bir evrensel ahlaki seviyeye sahip, kötü söz ve kötü düşünceleri olmayan sıradan insanların korkacakları bir şey yoktur. Ağzı bozuk, zihni bozuk insanların nasıl kudurtulduğu, çocukların korunmasına dair fikir verebilmek amacı ile bu kısım detaylıca işlenmiştir. Zihin kontrolünü de eklemek faydalı olur.


Bıçak kesici bir alettir. Epeyce işe de yarar, fayda sağlar ama bir canavarın elinde ölüme de neden olabilir.



Hatırlatma: “Yaşamı anlamak istiyorsanız bilgi teknolojilerini düşününüz”


MS 600 yılında yükselişe geçen Mayalar, 5000 civarı asil tarafından yönetiliyordu.


Bu asillerin, halkı etraflarına çevreledikleri yüksek duvarlar arkasında tutup, duvarların iç tarafında gayet refah ve mutluluk içerisinde yaşayabilmelerinin en büyük nedeni müthiş bir bilgiyle inşa ettikleri piramitlerdi.


Örneğin Chickhen Itza’daki Kukulkan Piramidi. Bu piramidin dört cephesi bulunur ve her cephede 91 basamak yer alır. 4x91, 364 basamağa tekabül eder. Piramidin en üstündeki taş ile de 365 sayısına, yani bir yıldaki gün sayısına ulaşılmış olur.

Piramit, sonbahar (21 Eylül) ve ilkbahar (21 Mart) ekinokslarına göre inşa edilmiştir. Bu günlerde gündüz ve gece eşitliği vardır. Piramitlerin yan çıkıntılarına vuran güneş ışınları piramitin basamaklarına yansıyarak yılan gölgesi oluşturur.


Bu gölge yılan Kukulkan adıyla bilinir ve ilahi bir yılandır.Bu yılan gölgesi Sonbahar Ekinoksu olan 21Eylül günü en mükemmel şekilde görünür.Bu günden ilerleyen günlerde ise güneş ışını açılarının değişmesi sonucu yılan gölgesi piramitin tepesine doğru tırmanıyor görülmektedir


Bu durum artık kışın yaklaştığı ve toprağın verimsizleşeceği anlamına gelir. Çünkü ilahi yılan topraktan ayrılarak piramitteki odasına tırmanmaktadır.


Tam tersi durum ise ilkbahar ekinoksu olan 21 Mart günü görülür. Merdivenlere yansıyan gölge, 21 Mart’tan sonraki günlerde usul usul toprağa doğru akar ve artık toprak ilahi yılan tarafından bereketlendirilmiştir, ekilip biçilmeye hazırdır.


Tanrı’larını selamlamak için ekinoks günleri tapınağa koşuşturan halk, gölge yılanın hareketlerinden ve toprağın bereketlenmesinden müthiş derecede etkilenir ve coşkuyla ibadet eder.


Diğer taraftan bu piramitin tepesindeki oda, önüne açılan oyuk ile mükemmel derecede yankı yapabilecek şekilde inşa edilmiştir.


Piramitin etrafına toplanan cahil kalabalık, din adamlarını tanrıyla görüşmeleri için piramidin en üstündeki odaya uğurlarken ellerini çırpar.


Bu ses odada yankılanıp halka daha farklı bir frekansta döner. Bu durum Tanrı’nın halkın alkışlarını selamlaması olarak değerlendirilir.


Bu tarzdan hikâye ve mitler Maya halkını bir arada tutacak, onlara vergilerini ödetecek, fakirliğini umursatmayacak ve şanslı elite rahat ve bolluk içerisinde bir yaşam sunacaktır.

Kalın duvarlar arkasındaki bilginin bu cahil halk yığınlarına açılması ise halkın mit ve hikâyeleri sorgulamasına sebep olacaktır.


Düşünsenize, yankının fiziksel bir durum olduğunu ve aslında Tanrı’nın kendileriyle konuşmadığını öğrenen halk nasıl bir bozgun yaşayacaktır?


Maya halkının cehaletini günümüzden bakınca rahatlıkla kavrayabiliyor ve onlara acıma hissi besliyoruz. Fakat bugünün dünden hiçbir farkı yok. Bilgi sahipleri ve bilginin mucizelerini bilinçsizce alkışlayan milyarlar şeklinde iki boyutlu dünya halen varlığını sürdürüyor.


Bir insan ya Mayalıdır ya da farklıdır. Ama Mayalı olmanında bir bedeli vardır.


Mayalar, Tanrılarının emriyle şimdiki Meksika/Cancun'da piramitler inşa etmek için hektarlarca ormanı keserler.


Ormanların kesilmesi bir süre sonra yağmurların durmasına sebep olur. Tarım toplumu Mayalar açlığa sürüklenmektedir.


Halk toplanıp rahiplerinin Tanrıyla konuşmasını ve onu yağmur yağdırması konusunda ikna etmesini ister.


Rahip piramitlerden en görkemli sinde tanrıyla saatlerce konuşur. Halk dışarıda beklemektedir.


Sabırların taştığı bir noktada rahip piramitten çıkar..


Herkes nefes almadan Tanrının kararının ne olduğunu beklemektedir..


Rahip,Tanrının günahlardan kızgın olduğunu ve daha fazla piramit yapıp imanlarını ispatlamaları durumunda yağmurun yağacağını söylemiştir.

Görkemli son: Mayalar bir sabah ansızın tarihten silindiler., sonları hakkında birkaç teori dışında bilinen bir şey yok...


Her bir şeyde olduğu gibi bu şeyde de iman edenler için alınacak sayısız ders vardır...


40 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör

İLETİŞİM

Yazı: Blog2_Post
bottom of page